Thread Rating:
  • 0 Vote(s) - 0 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Mektubati Şeyh Ahmed El-Haznevi 9.Bölüm
#1
Oku-1 
Mektubati Şeyh Ahmed El-Haznevi 81-82-83-84-85-86-87-88-89-90. Mektuplar

Seksenbirinci Mektub
Kerşaflı Molla Tahir’e. Hapse girdiğinde, kul kadere razı olması layık olduğu, musibetlere maruz kalması aziz ve yüce Allah’ ın kendisini sevdiğine dair bir alamet olduğu ve cemaatle namaz kılması, hatme yapmak ile buna benzer şeylerle emretmesi hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Kainatta hiç bir şey yok ki onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selam, Allah’ın yaratıklarının hayırlısı olan Muhammed’in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) al ve ashabımn üzerine olsun!
Sonra bu mektüb yüce kapı eşiğinin hizmetçisinden, Allah için kardeşi, dostu Molla Tahir’edir. Size selam ve dua eder, sizi unutmuyoruz.

Sonra şu arz edilir ki, yüce Rabbin yaptığı her şey’e razı olmak kulun haline layıktır. Hatta sevilecektir. Allahü tealanın ona irade eylediği şey kendisi nefsine arzuladığı şeyden daha ala, daha kamil olduğunu bilmelidir.

Bahasus Nakşibendi tarikatına mensub olduğunu iddia eden kimse, mahbub (sevgili) olan Allah Sübhanehü ve tealanın yaptığına razı olması lazmdır. Zira tasavvuf ehli, «mahbubun yaptığı her şey sevgilidir» derler.
Allah, Musa (aleyhisselam) a: «Ben bir kulu sevdiğim zaman, onu dağların kaldıramıyacağı belalarla belalandırırım. Ki, bana karşı olan doğruluğunu imtihan edeyim. Onu sabırlı bulsam, kendime dost edinirim.

Korkak, mahlükatım içinde bana şikayet eder bulsam, kendisine önem vermeden aşağı düşürürüm . » diye vahy eyledi.
Resulullah:
<(Sizlerden (insanlardan) belanın en şiddetllsi, peygamberleredir. Sonra faziletçe onlardan aşağı olanlara, daha sonra faziletçe o aşağılardan sırasıyla daha aşağı olanlaradır» ( ) buyurdu.

Herhangi bir kavme gelen peygamberlerden ve resullerden herhangi birisi yok ki illa bir eziyete ve zarara çarptırılmamış olsun. Fakat başlarına gelen. eziyete karşı sabr ettiklerinden eziyetleri onlar için iyi sonuçlanmıştır», buyurdu.

Öyle ise, başına gelen bu musibetin imtihanıyla sevinmen gerekir. Çünkü bu Allahü teala ile sâdat-ı kirâmın (Kuddise sirruhüm) nezdinde makbul olmanıza dair bir alâmettir.

Bundan sana da mutluluk ve müjde olsun! Bundan kalbine az bir sıkıntı, halktan utanma gibi bir şey gelmesin. Evvelden daha çok ibâdetini, takvâ, ve Allah Sübhânehü ve teala’nın manevi huzurunda bulunmanı arttır!

Emir olunduğun üzere, cemâatla namaz kılmaya, Allah’tan, sâdâttan mürşidinden bahs etmeye, her gün hatme okumasına devam edip amellerinden hiç bir şey eksik etme. Tâ ki, âkıbeti (durumun sonu) güzelleşsin!

Bütün köy ahalisine selam ederiz. Size ve onlara, Allah’tan korkmak, ona taat etmek, hukukunu muhafaza etmekle tavsiye ederim.

Allah, Efendimiz Muhammed’in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) al ve ashâbının üzerine salat ü selâm eylesin!

Seksenikinci Mektub
Üstâdı- a’zamın (Allah, yüce sırlarını kutlasın) torunu, yüce seydaya (Şeyh Abdurrahman´a) mensub yüce dairenin güneşi, izzet ve gayret sahibi, dini ilimlerin yaşatıcısı Şeyh Muhammed Masum´adır. Halk uzaktan gelip şevk ve muhabbet artarak çokça tarikata dahil olduğunda bu hususları Şeyh Masum´a haber vermesi ve şeyh Hazretleri bu durumdan çok korktuğu, seydazâdelerden manevi yardım talep etmesi, (Nurşin´deki) her iki türbenin ziyaretinde gidip onun için onlardan istimdad etmeleri, onlardan ve bütün üstad-ı âzamâ ev halkından, Şeyh Fethullah Oğlu Şeyh Alâuddin´den dua taleb etmesi, kendi durumunu onlara arz etmesi hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Kainatta hiç bir şey yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Saât ü selâm, Allah’ın Resullerinin en şereflisi ve son peygamberi olan Muhammed´in (Sallallahü aleyhi ve sellem), bütün âl ve ashâbının üzerine olsun!

Sonra,bu mektub, âlemin kıblegâhı, havass ve avam tabakasına feyzlerin kaynağı, hatta tozu bile nefs, şeytan ve kötü arzuların sokmasına tiryak (panzehir) gibi olan Nurşin dergahının kıtmirinden, bu fakirin gözünün nuru, onunla iftihârı ve itimadı olan, alem kutbunun torunu bu fakirin efendisi, Muhammed Masum´adır.

Allah, Peygamberlerin efendisi (kıyâmete kadar onun âl ve ashâ’bının üzerine salat ü selam eylesin!) yüzü suyu hürmetine onu, kendine yakın olanların en yüksek temennilerine yüceltsin!
Bu fakir, yüzünü dergâhınıza sürerek öper, ayakkabılarmızın altındaki tozunu gözüne sürme gibi çeker. Üstâd-ı azamın (Kuddise sirruh) ev halkının ayaklarını öperek dualarını diler.Molla Muhammed Bâki ve umumi olarak üstadın evlâdının ellerinden öper, onlardan ve yüce kapı eşiğindekilerin hepsinden dualarını rica eder.
Sonra arz edilir ki, Hazret (Kaddesallahü sirreh) vefatından sonra, Kânun-i sani (ocak ayı) ndan şimdiye kadar, halkın Allah’a olan aşkı, cezbe, muhabbet ve zevk hâletleri son derece geçen seneler gibi yükselmekte ve çoğalmaktadırlar. Çünkü halk, uzaklardan kitle halinde, Hazret, yüce şeyh ve üstâd-ı âzam (Şeyh Abdurrahman) ın (Kuddise sirruh) himmetleriyle gelip tarikata dahil olurlar. Hatta her ikisinin nisbetleri Atlas okyanusu gibi alemi bütün etrafına yayılmakta olduğu sanılmaktadır.

Nitekim emelleri kâibesi (Hazret kuddise sirruh) durum böyle olacağını hayatında bana müjde vermişti. Durum öyle ki, bir çok günlerde sayılan bin, bin beşyüz, bazı zamanlarda iki bine kadar gelenler olur. Fakir ise, bu şöhret ve başına toplanan bu halk kalabalığından korktuğu için, daima istiğfar edip yalvararak, Allah sübhânehü teâla’ya niyaz etmekte, hatta çok zamanda ağlayıp, Hazret ile sâdâtın himmetlerinden istimdat eder ve burada halkın hidayetini, Allah sübhânehünun halis fazilet ve kereminden, emelleri kâbesi (kuddise sirruh) un tarafından. gelen Şimşeğin nürundan olduğunu düşünür. Bunda hiç bir etkim yoktur.Çünkü halkın gerçek hidayetçisi ancak yüce Allah’dır. Zâhirde ise, Hazret ile üstad-ı âzam (Allah sırlarını kutlasın) dırlar.
Bâzı vakitlerde ,kendisi (benim) için bu durum, bir muhafaza ve ıstidrac olduğunu zan eder, korkar. Çünkü hakiki nimet verici olan Allah sübbânehü teâlanın şükrünü, sâdât ile emelleri kâbesi’nin (kuddise sirruhun) bana yaptıkları nazarların hukukunu, eda etmediğimden ve hadis-i şeriften: «Şübhesiz Allah bu dini fâcir bir kişi ile te’yid eder» bu yurduğu kimse kabilinden olduğumu veya Hazret ile sâdât-ı kiram, beni insanlara fidye ve kurban ettiklerini zanneder, korkarım.

İşte bundan dolayı cenâbnızdan, bütün üstadın evlâtlarından, Molla Muhammed Bâki ile, ev halkınızdan, talebelerden, her iki türbe-i şerifin nezdine gidip, ruhlarından bu fakir için, istimdat etmelerini rica ederim. Taki emellerin kâbesinin, sâdâtın bu ağır yükleri altından kalkıp, bu toplantıyı kendisine ve aleme bir rahmet olup, istidraç değil, aziz ve yüce Allah’a yaklaşmanın sebebi olsun. Zira kendimi Hazret (Kuddise sirruh) un elinden bir kamçı kabilinden elinin hareketiyle, salladığımı bilirim.

Aziz ve yüce Allah’tan ve mezkur iki zatım himmetlerinden rica ederim ki, Hazret beni elinden atmasım. Çünkü, kamçı elinden atıl dıktan sonra, durumu kıymetten düşmek, hatta yanmaktır. Keza mum gibi halkı ışıklandırıp da, kendini yakar gibi olmayacağı için, Allah’tan sonra her iki zatın manevi nazarlarından rica edin.
Helâk olmamak için hepiniz, bu miskin, garib kimseye dua edip, her iki türbe-i şerife sahiplerinden, kendisine yardım etmelerini taleb ediniz! Ta ki: Onlar bu taraftaki yanan çıralarına gaz koysunlar ki, gaz¬sızlıktan sönmesin!
Şeyh Alâuddinin ayaklarından öper, duasını diler.Şeyh-i Ekber (Şeyh Fethullah) (Kuddise sirruh) un türbesi yanında ruhundan bana istimdad eylemesini rica ederim.

Emeller kâbesinin vefatından sonra, Şeyh Alâuddin ile, türbenin ziyaretine gittiğimizde, ben ona tamamen sana teslim oldum. Dediğim sözümü unuttu mu Hayret ederim ki, bu kadar uzun zamanda bu fakire ne bir nasihat, ne de tarikatın adabından hiç bir şey göndermedi. Başkasına teslim olmak ve vefa hakkı bu mudur Bu ricam üstad ve Şeyh-i ekberin evladındandır. Haddim değilse de, fakat helâk korkusu, beni bu ınektubun münderecatnı yazmaya mecbur etmiştir. İmdat, imdat, imdat! «Ey nazlı sevgili, imdada yetiş, imdada yetiş ey Allah’ım! »
Bu fakirin evlatları ile, bütün bu tarafın halkı, ellerinizden öper, sizden dua taleb ederler.

Gönlümün sevgilisi Ma’şuk’tan, bu mektupta yazılan şeylere daha çok önem vermesi rica olunur. Çünkü kendisi daha çok bu fakirin ekmeğini yemiştir. Arz edilen bu halime ait mektûb, size ulaşıp ulaşmadığına dair, bana lazım olan tavsiyelerinizi, sizin ve üstadım, ev halkının ahvalini beyan edecek bir mektûbun gönderilmesi de uınulur.
Sözün hülasası: Kapı eşiğinizin hizmetçisi, dergâhınızın kıtmiri, nezdinizdeki türbenizin, hatta avam ve havas tabakasının türbelerinin Haszret ve Seyda’nın türbelerinin memuru, üzerine yapılan halkın bu izdihamları dolayısıyle gece gündüz korku ile ümid arasındadır. Bir saat neş ‘ede, diğer bir saat merak ve üzüntüdedir. Şiir:

«Bu savaş ve kavgaya düştüm. Belkıs’tan (sevgiliden) haber gelmiyor .Ancak çavuş kuşu «seba» dan gelip, bu tarafa müjde getirinceye kadar (bende bu durum devam edecektir.»

Beyit:

«Hayatınıız boyunca, aşkınızda bulunduğumuz için, bir lezzet payı görmedik. Bu artan keder ve üzüntü ile birlikte bu yıl (ey aşık (sana (sevgiliye) kavuşmaktan nasibi nerede (1)

Beyit:

«Her kim Hafız gibi şaşkın olmamak isterse sevgililere gönül bağlamayıp, onların peşinden gitmesin (2)

«Ta ki ben, yeraltında kefen eteğini giymeyinceye kadar, elimi eteğinden bırakacağıma inanma!» (3)

Kölenin efendilerine halinin beyanı burada sona erdi. Allah bütün peygamberlerin sonuncusu ve üstünü olan, Abdullah oğlu Muhammed’in, (Sallallahu aleyhi ve sellem) âl ve onunla birlikte Allah yolunda cihad eden ashabının üzerine salat eylesin.


(1) Cizreli Molla Ahmed’in divanından.
(2) Hafız EI-Şirazi’nin farsça divanından.
(3) Hafız EI-Şirazi’nin farsça divanından.

Seksenüçüncü Mektub
Üstad-ı a’zam’m torunu faziletli, ilmiyle amel eden olgun olan Şeyh Ma’şuk’a yanına gelmesine dair teşviki, tarikattaki amellerle meşgul olmaktan sayılmayacak kadar faideler bulunduğu, dünya ile ahiret sevgisi bir arada birleşmedikleri konusu ile diğer mes’eleler hakkındadır.


ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Hamd, o Allah’a olsun ki, evliyanın kalplerini marifetinin nüru ile süsledi, halis kullarının kadrini yücelttiğinden kudretiyle dünya ahirette şöhretleri yükseldi. Salat ü selam Allah’ın yaratıklarının hayırlısı efendimiz Muhammed’in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) alimin, ashabının ve zürriyetinin üzerine olsun!

Sonra bu mektub, yüce kapı eşiğinin kölesinden, gönlünün sevgilisi, üstad-ı âzam’ın (kuddise sirruh) torununadır. Allah onu zati olan muhabbetinde fani eylesin! Selamın üzerinize olsun! Pederinizin ayaklarına yüzümü sürmek şerefimdir. Hocanızın ve üstadın evladlarının ellerinden öpmekle neşelenirim. Son emelim hepsinden dua taleb etmektir. Son matlübum, sıhhatta olmanızdır.

Benim için şerefli olan her iki türbenin nezdinde, istimdat etmeniz emelimdir. Mezkur köle, layık değil ise de ,kendisine şefkat etmek üzere nazarlarını kapıların eşiğinin kölesinden kesmemeleri rica olunur.
Sonra ey aziz! Bu tarikata kabiliyet ve liyakatın olduğunu bil! Allah sübhanehü tealadan sana tam bir lütuf ve genel bir ihsan etmesini rica ederiz.

Bununla beraber, bu tarikat taifesinin yaptıkları işlerle meşgul olmak sayılmayacak kadar faydalar sağladığını biliyorsun. Buraya geleceğinize söz vermiş olduğun halde şimdiye kadar gelmediğine taaccüp ediyorum. Halbuki bu tarikat gönülde iki sevgilinin muhabbetini kabul etmez. Ancak birisinin sevgisiyle ilgilenir. Dünya ile ahiret, ancak birbirlerine karşı iki kumadırlar.

Ey sevgilim! Şimdilik fırsatın var.Bu fırsatı kaçırma. Başka bir zamanda ele geçmemesi de mümkündür. Mümkün olsa da çalışmanızın sebebleri mümkün olmayabilir. Ahirete çalışmak için insan kendi ev halkı ile ailesini razı etmesi, sağlam bir akıldan uzaktır. Bu temiz hayatı vefasız olan dünyanın yolunda harcanması zarardır.

Bu tarafta bulunan evlat ve tabiler sana dua edip duanı dilerler Bize mektub göndermeleri için kendilerinden çok rica ettiğimiz halde şimdiye kadar hicaza giden hacılardan mektup almayıp onlardan habersiz kaldık. Allah Efendimiz Muhammed’in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) âl ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin!

Seksendördüncü Mektub
Molla Zeynüddiıı’e müride Peygamber’in (Sallallahü aleylıi ve sellem) yolu takip edilmesinin ve kendisine uyulan mürşidin muhabbetinin, zahirini şeriat ile süslemesinin, kalbini Allah’a bağlamasının lâzım olduğu, sadatın sohbetiyle hasıl olacak manevi faydalar, yapılan meşakkatli mücahedelerle hasıl olmadığı konular ile buna benzer mes’eleler hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM


Kâinatta hiç bir varlık yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selam Allah’ın yaratıklarının en hayırlısı olan Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) âl ve ashabının üzerine olsun!

Hamd, salavat ve duaların tebliğinden sonra, bu mektub, fazilet sahibi olan kardeşim Molla Zeynüddin’edir. (Allah onu afetlerden ve belalardan korusun!) Sonra; selam ve Allah’ın rahmet ve bereketi üzerinize olsun!


Kardeşim bil ki: Şeyhimiz Hazret (Kuddise sirrııh), Mürid, bütün söz ve fillerinde şeriat sahibinin (Sallallahü aleyhi ve sellem) muhabbetini ve ona iktida eylediği şeyhin sevgisini ihlas ile muhafaza etmesi, tarikatta lazım olan şeylerdendir.

Bunlarla beraber maneviyatdan da bir şey hasıl olsa, ek olarak bir nimettir. Bu iki şeyden baâka bir şey hasıl olsa, ek olarak bir nimettir. Bu iki şeyden başka bir şey hasıl olmazsa da asla bir zarar yoktur, buyurmuştur.

İmam-ı Rabbani (Kuddise sirruh) buyurdular ki: Bize (mürşidlere), size (bize mütabeat edenlere) lazım olan şey, dışımızı parlak şeriatle bezemek, devamla kalbimizi Allah’a bağlamaktır. Bu iki zengin sermaye ile müşerref olana en büyük saadet...


Hülasa: Fırsat buldukça sadatın sohbetlerinden istifadie etmek gerekir. Zira sohbetlerinden hasıl olan manevi faydalar, uzun müddet yapılan şiddetli riyazet ve meşakkatli mücadele ile hasıl olmaz. Çünkü bu yol Sahabe-i kiramın (Rıdvanullahi teala aleyhim ecmain) yoludur.
Allah Efendimiz Muhammed’in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) âl ve ashabının iizerine salat ü selam eylesin!

Seksenbeşinci Mektub
Zâhiri ilimde kendisine ilim icazesini veren, muhakkik ve tedkikçi alim, hocası «Silvan»lı Molla Hüseyin’edir. Kendisine dua etmesi ve görüşmesine özendiğinin belirtmesi hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Kâinatda hiç bir şey yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selam Allah’ın yarattıklarının en hayırlısı olan Muhammed’in (Sallâllahü aleyhi ve sellem) âl ve ashâbının üzerine olsun.

Sonra bu mektüb, nefsani heva ve hevesleriniıı şerlerine dalan Seydanın mübarek kapı eşiğinin hizmetçisi Ahmed’den, yüce, faziletli, meşhur, ilimde mahir, mıükaddes nefis, beğenilen ahlak, zat-ı muhabbet sahibi, kalbinizin sevgilisi yüce üstadınadır. Allah ona razı olduğu en mertebeyi kendisine nasuh eylesin.


Evvela mübarek sağ elinizin öpmesiyle teberrük eder, yüce cenabınızın duasını diller, size devamlı olarak dua eder. Sıhhat ve esenlik bakımından ahvalinden sorar. Allah rahatsızlık vermesin.


Bu hizmetçiyi hatırınızdan çıkarmayıp kendisi sizi unutmadığı gibi siz de hususi dualarınızın vaakitlerinde unutmamanıza hazretinizden rica eder. Şerefli çocukların gözlerinden öper. Allah onları güzel evlat olarak yetiştirsin.

Şerefli dostlar: Müftü efendi, Molla Hamid, Molla Yakub ile diğerlerine selam eder. Çocuklar ve başkaları da. ellerinizden öper, duanızı dilerler. Ahvalimizden sual ederseniz. Allah’a hamdolsun. Nurlu görünüşünüz ve sohbetinizle müşerref olmadığımızdan başka bir kederimiz yoktur. Hazret ile üstad-ı azamın (kuddise sirrühüma) himmetleri sayesinde manevi şevk, zevk ve muhabbet, gayret artmakta ve yükselmenin son derecesindedir.


Sonra şu arzedilir ki, bizler sizin için, çok üzgünüz. Çünkü uzun zamandan beri sizden habersiz kalıp, ahvalinizi bilmekten mahrumuz. Ahvalinizin en güzel bir şekilde olmasını dileriz. Mektublarmızı bizden kesmemenizi rica ederiz. Zira mektublar, görüşmenin ve kavuşmanın bedelleri olurlar. Allah, efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) al ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin!


Seksenaltıncı Mektub
Garzanlı Molla Muhyeddine, Şeyhin (Kuddise sirruh) yanına gelirken yolda bindiği hayvandan düşüp, evine dönerek maksadına nail olmadığı için, onu teselli etmesi, sadatın, bu tarikattan maksatları, Allah´ın zatını sevmek olduğu, bu muhabbet hasıl olmazsa, kul, onun tahsil için tekellüf etmesi, Rabb (Celle ve ala) kula irade eylediği şey, kendisi için iyi ve bahtiyarlık olduğu, mollanın gördüğü iki rüyanın tabiri ile bunlara benzer meseleler hakkındadır.

ALLAH´IN ADIYLA BAŞLARIM
Salat ü selam, Allah´ın Resülünün, al ve ashabının, aşiretinin üzerine olsun! Sonra bu mektub, Seydanın kapı eşiğinin hizmetçisinden, din kardeşi olan Molla Muhyiddin´edir. Allah, kendisini çirkinleştirici şeylerden koruyup, Allah´a yaklaştırıcı şeylere çalışmasına muvaffak eylesin. Amin.

Hizmetçi, yolda bindiğiniz hayvan üzerinden düşüp, maksadınıza ulaşmadan üzüntülü olarak eve döndüğünüzü işittiğinde, gayet üzüldü. Lakin yüce zatlar, «Sevgilinin yaptığı her şey sevgilidir.» tarafından denildiği sözlerini düşünerek onunla teselli eyledi. Bu husus,Nakşibendi tarikatına mensub olan kimse, bunu daha çok düşünmelidir. Çünkü maksatları Allah´ın zatını sevmektir. Onlara zatı muhabbet hasıl olursa, sevgilileri olan Allah; onlara vereceği nimet ile eziyet haletleri eşit olur.

Nakşibendi tarikatından maksat bu olduğu anlaşılınca, düşünmeliyiz ki, şayet biz bu vasıf ile muttasıf değil isek, bu vasfı zorla kendimizde bulundurmaya çalışmamız lazımdır. Yani mahbubumuz olan yüce Allah başımıza getirdiği her eziyete karşı, nefsimizi zorlayarak ona kabul ettirip, eziyete dayanmak için, Allah´a niyaz edelim. Kendisinden bize gelen bütün bela ve musibetten hayır ve bizim için saadet olduğunu da bilelim. Sizi unuttuğumuzu zan etmeyin! Belki hatırımızda bulunuyorsunuz. Hizmetçi (Şeyh Ahmed) Hazret ve sadatdan (Rahmetullahi aleyh) cenabınıza başarı, selamet ve afiyeti için, istimdat eder.

Gördüğün bu iki rüya ise, tabirleri açık olup, tefsire ihtiyaçları yoktur. Zira anlattığın üzere, bu fakir rüyada sana birisinin tabirini vermiştir. Uykuda rüyalar tabir edilince, manaları aynıdır. Her iki rüyada, size açıkça sadatın iltifatlarıyla Hazretin (Kuddise sirruh) himmeti, şif anız, manevi olarak yükselme ve kabiliyetiniz için olduğuna delalet ederler.

Eve dönüp de buraya yetişmemeniz, sizin için, daha güzel bir durum olmasını aziz ve yüce Allah´tan rica ederiz. Öyle ise, merak etme! Size selam ve dua eder duanızı taleb ederiz. Şeyh Abdülhakim ile ahbaplara selam ederiz.

Burada manevi zevk, şevk ve muhabbet gayet yükselmekte ve ziyadeleşmektedir. Çünkü halk kitle halinde uzaktan gelip, Hazret ve Şeyh-i Ekber (Şeyh Fethullah) ile üstad-ı azamın (Allah yüce sırlarını kutlasın) himmetleriyle, tarikata dahil oluyorlar.
Allah, Efendimiz Muhammed´in (Sallallahü aleyhi ve sellem) al ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin!


Seksenyedinci Mektub
Ustad-ı azamııı (Kuddise sirrulı) torunu, faziletli, ilmi ile amil, kamil olan Muhammed Ma’şuk’a, letaifin ihtilacların (titreme¬leriniıı) sebebi ,bu tarikattan maksat, şevk ve lezzetten sonra, 0 titremeler olduğu, Allah’tan gafil olanlar arasında bulunurken, manevi huzur makbul Olduğu, Allah yolunu taleb eden kimse, kendinde bir kusur görünce, onu kendine isnad etmesi ve bunabenzer meseleler hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Kainatta hiç bir şey yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salât ü selam Allah’ın yarattıklarının en hayırlısı Muhaınmed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün al ve ashabının üzeriııe olsun!
Sonra bu mektub, yüce kapı eşiğiniıı katibinden gözünün nüru, kalbinin kuvveti, Muhaımned Ma’şuk adır. Allah onu kendine aşık ettirip cenabına yakın olan bir zat eylesin!
Mektubunuz (Ahmed’e) ulaştı. İçindekilerini anlayıp, manasından zevk aldı. Dolayısıyla gayet sevinerek Allah’a hamd etti.
Virdleri çektiğinde veya onları hayalinize getirdiğinizde, letâifin ihtilacı, kendi makamlarına ulaşmaları arzusundan hasıl olan iştiyaklarındandır. İşte o iştiyaıkların tamamlanması için, çalışınız! Şeyhimiz Hazret, (Allah bizi ve sizi onun sırları ile kutlasın). Bu işin (tasavvufa çalışmanın) hülasası; işi te’hir etmemektir. Belki çalışmak lazımdır. Zira vakit kılıca benzer. Onu ibadetle kesmezsen, o seni keser (harcayacaktır), buyurdu.
Size hasıl olan manevi zevk ve lezzet haletleri, büyük bir ni’mettir. Ancak devamlı olan haletlere itibar edilir. Demek ki o haletlere önem verilmez, öteleri maksuddur. Çünkü sadât-ı kiram (Allah sırlarını kutlasın) Talibin nezdinde, amel (ibâdet) matlub olması lazımdır.» Başkasına önem vermek insanı manevi makamlara ulaşmaktan alıkoyar. Çünkü manevi zevk ve tecelliyatların zuhuru hâlinde, talibin zevkini durdurur. Bunlar belirmeden nefis onların zuhurunu bekler.
Hazret (Kuddise sirruh) «İçinde üstadın veya üstadın tabilerinden ev halkı veya ona mensup olan memleketinden birisinin rüyada görünmesinden başka, rüyanın itibarı yoktur. Zira bu şekilde görülen rüya muhabbete delalet eder. Sebebi de susamış adam, rüyasında su görür» buyurdu.
Gördüğün bu rüyada sana bir müjde vardır ki bu, sadatın himmeti ile, bu fakirden manevi bir fayda göreceğine ve kendi nefsini bir varlık olmadığını bildiğine delalet eder.
«Köylere gidip de, halk arasına girmekten bana gevşeklik gelir» demişsiniz. Bundan sana hiç bir zarar yoktur. Çünkü tarikatta en önemi şey, mürşidin ‘emrine imti’sal etmektir. Zira gafillerin arasında bulunurken, az da olsa, hasıl olan manevi huzur, Nakşibendilerce çok makbul olup, manevi huzur melekesinin hâsıl olmasını mucibidir. Sana gelecek her hangi bir gevşeklik veya sıkıntı (neşesizliği) sadatın (Kuddise sirruhiim) himmetinden değil, nefsiııe isnad et! Beyit:
«Her ne noksanlık ve suç ki vardır. Bizim düzensiz ve yakışıksız olan kametimizdedir (boynumuzdadır). Yoksa senin hediyen kimsenin boyuna kısa değildir. Allahü teala’dan istiğfar edip, sadatın (Kuddise sirruhüm) himme¬tiııden medet taleb et! Ta ki, bu iki halet, senden zail olsunlar!
Bu taraftaki manevi şevk ve muhabbet ise, hakiki hamd, kendisin¬den başkasına layık olmayan Allah’a olsun. Gayet yükselmekte, ziyadeleşmesinin son derecesindedir. Zira halk, Hazret ve en yuce şeyh ile üs¬tad-ı azamın (Kuddise sirruhüm) himmetleri ile, kitle halinde ta uzak¬tan gelip tarikata giriyorlar.
Pederinizin ayaklarından öpüp, duasını rica eder ,kendisine dua ede¬rim. Özel olarak gözlerinizden, umumi olarak da üstadın evladının ve üstadınızın ve bütün çocukların ellerinden öperim. Buradaki bütün tabi¬ler ellerinizden öper, dua taleb ederler. On günden beri, size bir mektub postaladık. Onda hocanızın kerimesi hakkında ittifak ettiğiniz şeyh’e rı¬zamızı bildirdik. Hocanızın kerimesi pederinin ayaklarından, kardeşleri¬nizin gözlerinden öper. Üstad-ı azamın bütün ev halkından, halası Ayşe’¬den, ninesinden, teyzesinden dua diler. Kendisi, hazret-i üstadın ve emel¬lerin kabesi, (Hazret) (Allah sırlarını kutlasın) himmetleriyle en güzel bir durum ve esenlik içindedir. Çünkü Allah kendisine tam bir sabır ve rıza vermiştir. Bu ni’rnete karşı, aziz ve yüce Allah sübhanehüya şükr ederiz.
Allah efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem), al ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin.


Seksensekizinci Mektub
Molla Abdülmecid oğlu MolIa Abdülcelil’e. , Oğlunun vefatı do¬layısıyla, taziyesi, sabır eylemesi için teşviki hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Hamd alemlerin rabbine olsun! Salat ü selam Allah’ın en hayırlı ya¬ratığı olan efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün al ve ashabının, zürriyetinin üzerine olsun!
Bundan sonra bu mektub, üzüntülü fakirden dostumuz MollaAbdül¬celil’edir. Bu fakir sizi ve günahkar nefsini Kur’an-ı kerimdeki:
«Sabredenleri (Ey Resüliim» müjdele. Onlar, o kişilerdir ki, kendile¬rine bir musibet gelince, «Şübhesiz biz Allah’ın kuluyuz ve şüphesiz ona geri gideceğiz,» derler» ( ) ayetiyle:
«Ancak güçliiğe katlananlara, mükafatları eksiksiz ve sayısız veri¬lecektir» ( ) buyurduğu ayetle taziyenizi edip, sizi ve onu, gafletten uyarır ve der ki; Allah, ecrinizi ve ecrimizi büyültüp, matemimizin sonunu güzelleştirsin. Veledinizin bu musibetine karşı, bizlere sabır versin! Fakat Peygamber’iıı (Sallahü aleyhi ve sellem) vefatının büyük ınusibetini hatırladığımız zaman, bu musibete karşı sabretmek kolaylaşır. Buna karşı: «Biz Allah’ın kuluyuz, şübhesiz ona geri döneceğiz Allahım; bize cenabınıza layık olan bir sabır, kibriyanıza (büyüklüğünüze) münasib bir ecir, iyi kavimlerin yolundan sapıtmamayı, en büyük resülün (Allah onun, al, ashab ve tabilerinin, dostlarının üzerine devamlı salat ü selam eylesin!) Şeriatı yolunda gidilmesini, hayatımız boyunca bize nasib eylesin! deriz. «La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim —Kuvvet ancak Allah’tandır. Allah bize kafi, o, ne iyi bir vekildir.»
Size ve kardeşimiz Muhammed Tahir’e, ev halkınız ile köy halkınıza selam edip, size dua ederiz. Allah, efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem), al ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin!


Seksendokuzuncu Mektub
Fırat Müftüsü Abdulkadir oğlu Muhammed Said’e. Cum’a na¬mazının iade edilmesine itiraz ettiğinde, «biz kılınan cum’a na¬mazının sahih olduğuna inandığınımız halde ,vacib olarak değil, alimler onun sıhhatinde ihtilaf ettikleri için ,öğle narnazmı kılı¬yoruz» verdiği cevabı, salih oiup olmadığına dair bazı muhte¬lif kavillerin beyanı ve herhangi bir namazın sılıhatinde hilaf vaki olduğunda münferiden bile olsa, iade edilmesi sünnet ol¬duğu, cıım’a namazı üç kısım oiup bu kısmıların beyanı ve bu konu ile ilgili mes’ele hakkındadır.
ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Hamd alemin Rabbine olsun! Salat ü selam efendimiz Muhammed’ in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün al, ashab, zevcelerinin, dünürlerinin, ensar ve muhacir sahabesinin olsun!
Sonra bu mektub, ilim ve tarikatın hizmetçisi Ahmed’den Allah yolundaki kardeşi ve dostu Müftü Abdülkadir oğlu Muhammed Said’edir. Allah, onu temenni eylediği şeylere ulaştırsın! (Ahmed), size ve yanınızdakilere selam edip size ve onlara dua ederek, sizden ve onlardan dua taleb ettikten sonra, değerli mektubunuz’un bize ulaştığını bildiriyoruz. Onda, «farz namazlar, altı değil beş olduğu, eğer ‘kılınan cuma namazı sahih ise, öğle namazı kılınmaya ihtiyaç olmadığını, salih değilse, fasid bir ibadetin kılınması haram olduğundan öğle namazıııın kılınması caiz değildir ve beni muaheze (mes’ul) etmeden bu mes’eleye cevab vermenizi rica ederim» diye beyanda bulundunuz.
Tevfik Allah’tan, tahkik yolları Allah’ın yed-i kudretinde olduğunu der ve şöyle cevab veririz ki: Biz, Fıkıh kitablarında cum’a namazının iade edilmesi hakkında açıkça belirtilen ihtilaflı kaviller olduğundan cu¬ma namazı kıldıktan sonra sahih olduğunu itikad ederiz. Lakin sahih ol¬madığna dair kavlin hilafından kurtulmamız için ihtiyat olarak öğle na¬mazını da kılıyoruz. Sizin gibilere açıkça ma’lüırnmuzdur ki, cum‘a na¬mazı bir ibadettir. Salih olması, erkan ve şartları hakkında her dört mez¬heb imamları ve başka alimler de ihtilaf etmişlerdir.
Cum’a namazı kılacak kimselerin sayıları hakkında da ayrı ayrı olarak alimlerin onbeş kavilleri olup ihtilaf vaki olmuş ve dört mezhebe göre de ayrı ayrı sahih olmasının şartları vardır. Onların muhalefet edil¬mesinin. sorumluluğundan kurtulmak müstehabdır.

El-Şeyh Muhammed bin Süleyman El-Kürdi sonra El-Medeni’den (Rahmetullahi aleyh) cum’a namazının şartları mevcud olmayıp da dört mezhebden herhangi birisi taklid edilerek namaz kılındıktan sonra, ce¬maat, öğle namazını da kılmak .süretiyle iadesi caiz olup olmadığı hak¬kında sorulmuş. Kendisi şöyle cevab vermiştir: Alimlerin bunda yaptık¬ları hilaflarından dolayı sorumlu olmamak için cum’a namazından son¬ra öğle namazını kılmalarında hiç bir man’i yoktur. Hatta en ihtiyatlı olanı da budur.

«Imadad» kitabında «özürlü olmayan bir kimseye, cum’a namazın¬dan sonra, iade kasdiyle, öğle namazını kılması keza aksine: öğle nama¬zı olarak iki rekat cum’a namazının kılınması caiz değildir» diye geçen ibaresinin manası, cum’a namazının sahih olmadığına dair alimler nez¬dinde kuvvetli bir delile dayanacak bir ihtilaf mevcud olmayıp sıhhatine ittifak edilen cum’a namazı demektir. Evet, cemaat kendi mezhebinden başka bir mezhebi taklid edebilmesi için o mezhebdeki cum’a namazının şartlarına riayet etmeleri, cum’a namazının salih olması bakımından ıa¬zımdır. Taklid eyledikleri mezhebe göre de cum’a namazının şartları mevcud olmazsa, ibadete ve muamelatta alimlerin ittifakıyla caiz olmayan telfikten ( ) kaçınman için cum’a namazının kılınması o mezhebe göre de caiz olmaz. Mesela: oniki erkek ile cum’a namazı kılınması caizdir diyen İmam-ı Malik’in mezhebinde, cum’a namazının muteber olan bazı şartları şunlardır: Elbise, beden, üzerinde namaz kılınan yer, meni ve diğer pisliklerden temiz olması, hadeste şübhe vaki olunca, abdest alınması, abdest alınırken başın hepsi mesh edilmesi, uzuvlar arka arkaya hemen yıkanması, abdest ve gusulde uzuvlar yıkanırken oğulmaları, secdede burun ve iki el çıplak olarak yerde olmaları, selamdan önce, namazdan çıkmak için niyet edilmesi, namazı kıldıran imam baliğ olması (erginlik çağma gelmiş olması), gizlice fasık ise aşikar etmemesi, hatib ile imam (namazı kıldıran) bir kişi olması ve cum’a namazı büyük camide kılınması...
Yine yukarıda adı geçen El-Şeyh Muhammed’den, «Cum’a namazının Şafii mezhebine göre, şartları mevcut olmadığı taktirde nasıl yapılacaktır » diye sorulunca, şöyle cevab verdi: Bu durumda kılınan cum’a namazı, fasid bir ibadet olduğundan kılınması haramdır. Evet, Şafii mezhebine göre, cum’a namazının şartları mevcut olmayıp da, mezhebine taklid edilmesi, caiz olan bir imamın kılınmasına cevaz verdiği kavline ,sahih olarak taklid eden Şafii bir kimseye, mezhebin şartlarına göre, cum’a namazı kılması caizdir. Hatta vacibdir. Cemaat bu şekilde taklid ederek, cum’a namazı kıldıktan sonra, bu husustaki muhtelif kavillerindeıı gelen şübheden kurtulmaları için, öğle namazlarının iadesini arzu ederlerse, münferiden(teker teker) de olsa iadesinde hiç bir beis yoktur. Belki müstehabdır.
Alimlerin «Cum’a namazı kılındıktan sonra, öğle namazı olarak iade edilmez.» diye dedikleri sözleri, özürlü olmayan kimseler hakkındadır. Kıldıkları cum’a namazlarının sahih olmasına dair alimlerin muhtelif kavilleri olan kimseler de özürlüdürler. Mekke-i Mükerreme’de Şafiilerin müftüsü olan El-Şeyh Muhammed Salih El-Reis’den (Rahınetullahi aleyh) «cum’a namazını kıldıran imam, cemaatin mezhebine muhalif ise, cemaat için öğle namazının kılınması sünnet midir » diye soruldu. «Evet Yalnız da olsa, öğle namazının kılınması sünnettir. Çünkü alimlerce, sıhhati hakkında hilaf vaki olmuş, herhangi bir namaz, münferiden de olsa, iade edilmesi sünnettir demişlerdir» diye cevab verildi.
Hiç şübhe yok ki, söz konusu olan bu şekildeki cum’a namazının sıhhatinde, Tuhfet El-Muhtaç kitabının, cum’a babında, işaret ettiğine göre, ihtilaf vaki olmuş bir meseledir. Burada Şeyh Muhammed Salih in ibâresi sona erdi. Şeyh Abdulhamid, Tuhfet El-Muhtaç hâşiyesinde, demiş ki: Remli, kıldığı cum’a namaznın sahih olup olmadığını bilmeyen kimse, o günün öğle namazını kılması vâcibdir, demiştir. Şeyh Abdülha¬mid’in Tuhfe kitabının cum’a namazı bahsindeki «Dördüncü şartı cema¬atle kılmak» ibaresinden, hemen önceki bu sözleri sona erdi.
Remli kitabının hâşiyesi olan Şebramellisi de, bu bölümde demiş ki «mes‘eleden bir dal» bir kimse, cum’a namazının kılması zimmetinde kalıp, öğle namazının kılması üzerine vâcib olduğu taktirde, öğle namazını cemaatle kılması, farz-ı kifaye midir Bu soru hakkında akla gelen ce¬vab, Cemal El-Remli cemaatle kılması farz-ı kifayedir, diye fetvâ ver¬miştir. Burada Minhac kitabının hâşiyesi olan İbni Kâsım’ın ibâresi so¬na erdi.
İşte bundan ve cemâat namazı bahsindeki «Birisi din ilminde ümmi (okur yazar olmayan) zan ettiği bir kimseye iktida edip, namaz kılsa, okur yazar olup olmadığı durumu da bilinmediği taktirde, muktedi na¬mazını tekrar, kılıp iade etmesi lâzımdır.» İbâresinden anlaşıldı ki, birisi cum’a namazının (Şafii mezhebine göre) şartı olan kırk adet erkekten bazısının cum’a namazına ehil olup olmadığında, şekk edip de durum belirmemesi halinde, cum’a namazından sonra öğle namazı kılması lâ¬zımdır. Zira cum’a namazına iştirak eden her biri, diğerine nisbeten bir imamdır. Burada Kürdi’nin ibâresi sona erdi.
Kürdi’nin «Her birisi diğerine nisbeten bir imamdır» dediği bu kav¬linin manâsı sahih olarak cum’a namazı kılması için öğrenmekte tem¬bellik eden veya kendisine öğretmesi mümkün olmayan kimseler Tuhfet kitabına göre aralarında fark olmadan iade edecektir. Kürdi haşiyesin¬dâki bu kavli, El-Envâr kitabının üzerinde yazdığı hâşiyesinde de zikr edilmiştir. Burada El-Tuhfe’nin hâşiyesi, Şirvâni’nin ibaresi sona erdi.
İtimad edilir Şafii fikıh kitablarından şaretle hatta. sârih olarak anlaşılıyor ki, cum’a namazı üç kısma ayrılır:
A) Cum’a namazı kılındıktan sonra öğle namazı olarak iâdesi câiz olmayan kısımdır. Ki bu kısım, sahilı olmadığı hakkında kuvvetli veya zayıf bir hilaf olmayıp, bütün mezheb imamları ile diğer âlimlerce sahih olmasında ittifak edilen cum a namazıdır. Lâkin insaf gözii ile bakılsa, böyle bir cum’a namazı, hakkıyla kılınması nerede bulunur. Hattâ az olan şeylerin en azıdır.
B) Öğle namazı olarak iâdesi vâcib olan kısımdır. Ki o, bu zaman¬da, bütün bi belde halkı bi camide cum’a namazı kılmaları mümkün olup da, ihtiyaç vaki olmadan müteaddit camilerde kılınan cum a na¬mazları gibi...
C) Öğle namazı olarak iadesi sünnet olan cum’a namazıdır. Ki za¬yıf bir kavle göre de olsa, sahih olmadığı hakkında, hilaf mevcut oldu¬ğu cum’a namazıdır.

Köylerde cum’a namazı kılınması sahih değildir, diyen Ebu Hanife (Radıyallahü anh) gibi diğer mezheb imamlarının muhalefetinin sorumluluğundan kurtulmak için, iade ettiğimiz cum’a namazımız, bu son kısımdandr. Bu mektubda yazılan bu mes’eleleri din alimlerine bilhassa kendisi cum’a namazının iade edilmesine razı olmayıp, it

Doksanıncı Mektub
Büyük oğlu ve halifesi Muhammed Ma’sum’a, Musullu Hayisi’¬nin atını borcu için kendisinden alınması üzerine atını kendisine vermesi hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Kainatta hiç bir şey yok ki, hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selam efendimiz Muhammed’in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün al ve ashabının üzerine olsun!
Oğlumuz Muhammed Ma’sum’a selam ettikten sonra, oğlum! Sana şundan haber vereyim ki, Hayis, yanıma gelip, sarığımı, elimi öperek dedi ki: Muhammed Ma’sum, ‘bendeki borcuna bedel olarak atımı aldı. Arkadaşlarım yola çıkmak üzeredirler. Atımı bana vermesi için, kendisine emr etmeniz rica olunur. Atını almakta haklı isen de, kendisine vermen lazımdır. Çünkü senin için ayıbdır. Burdan Musul’a kadar bu yaptığın işin haberi yayılacak, halk işin hakikatini bilmeden, Ma’sum misafirinin atinı kendisinden aldı diyeceklerdir. Borcunu vermediğinin sebebi parası olmayıp, fakirliğindendir. Zaten atı yüz liraya değmez. Sabırla borcunu vereceğine bana söz verdi. Dolayısiyle kendisine atını vermen gerekir. 0 paranın bedeli de, Allah’tan gelsin!
Allah, efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) al ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin!






Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)